“50.000’den fazla çalışanımız olsa da Google için hiçbir şey işe alımın kalitesinden daha önemli değil.”
Bu sözler Google ın kurucularından Lary Page’e ait. Evet işe alımların kalitesi şirketin geleceğini direkt etkiliyor ama doğru işe alım yaklaşımı nedir ? Bence üzerine ciddi şekilde düşünülmesi ve tartışılması gereken bir konu.
Birçok açıdan bu konuya yaklaşılabilir. Bir çırpıda doğru işe alımı belirleyecek 15 maddelik bir liste oluşturulabilir. Ancak belki de en önemlisi ve en çok gözden kaçan konu işe alım yaparken adaylardan çok pozisyonun gerektirdiği niteliklere odaklanmak olduğunu düşünüyorum.
Peki nedir adaydan çok pozisyona odaklanmak ?
İş ilanları hepimizin malumu. İşe alım sürecinin ilk adımı. Adayda aradığımız nitelikleri duyurduğumuz ve nedense birbirinin tamamen aynısı -itiraf etmek gerekir ki pek de sevimli olmayan metinlerde- doldurmayı planladığımız pozisyonla ilgili çerçeveyi ister istemez çizeriz . x bölümünden mezun, 5 yıl deneyimli, y sektörünü bilen vs. Sonrasında da süreç başlar.
Buraya kadar her şey normal. Çizdiğimiz bu çerçeve ne kadar kalın olursa, yani; tamamen doldurulması gereken pozisyonun gerekliliklerine odaklanırsak küçük nüanslarla yüksek potansiyelli adayları kaybetme riskimiz o kadar artıyor.
Her pozisyonun talep ettiği yetkinlikler vardır. Çoğu zaman tamamen o yetkinlikleri taşıyan adaylara odaklanmak o günün işini görür. Ancak işe alınan kişinin gelecekteki katkısını da hesaplamak işe alımın doğasında olmalıdır. Potansiyeli yüksek bir adayı küçük eksikler için süreç dışında bırakmak orta vadede pahalıya patlayabilir.
Bunun en bilinen örneği yine Google’dan. Kevin Systroom adını belki duymuşsunuzdur. Kendisi Google bünyesinde genç, ancak çok yüksek potansiyelde bir pazarlama asistanıdır. Pazarlama departmanında olmasına rağmen kısa sürede programlama bilgisiyle kendisini fark ettirmiştir. Ancak Google prosedürleri gereği bilgisayar bilimleri mezunu olmadığı için programlama departmanına geçişi sağlanamamıştır. Tek tutkusu programlama olan Systroom nihayetinde işten ayrılmıştır. O dönem pek önemsenmeyen bu ayrılık daha sonra ses getirmiştir. Kendisi birkaç sene içerisinde Instagram’ı kurmuş ve 1 milyar dolara Facebook’a satmıştır 🙂
Diplomasında bilgisayar mühendisi yazmıyor diye, devrim yaratan bir programcıyı kaybetmek Google için oldukça acı bir ders olmuştur eminim.
Bu konu, yeteneğe değilde pozisyona odaklanmak konusunda verilebilecek en uç örnek olabilir. O dönemde amacı program yazmak olan departmana (APM olarak geçiyor bu departmanın adı) çok iyi program yazan birisini ellerinden kaçırdıkları için bugün Instagram en büyük rakipleri Facebook’un eline geçmiştir.
Örnekleri çoğaltmak çok kolay, Türkiye özelinden bakacak olursak özellikle mid level ve senior dediğimiz seviyelerde bu durumla daha sık karşılaşıyoruz. Kaldı ki bu seviyeler birkaç sene sonrasının yönetim rollerine hazırlık niteliği taşıyor.
Buradaki vasatlık firmalar için birkaç sene sonrasında etkilerini daha şiddetli gösterecektir. Tabii burada İK tek başına sorumlu değil. Yönetim desteğinin ve işe alımlara bakış açısının ne olduğu kritik öneme sahip. Hatta bambaşka bir tartışma konusu olacak kadar önemli.
Bu konudaki önerim; pozisyon çalışmalarına başlamadan önce ön yargılardan tamamen arınıp çerçeveyi çok ince çizmek yönünde. Pozisyonları farklı aday profillerine açık hale getirmeliyiz. Bu sayede geniş bir havuzdan ezber bozabilecek potansiyelde kişilerle karşılaşma şansı artacaktır. Havuz ne kadar zengin olursa, tercih kalitesinin de o kadar yükseleceğini düşünüyorum.
Yürüttüğümüz işe alım projelerinde de karşımıza benzer durumlar çıkabiliyor. İtiraf etmek gerekir ki bu beklentileri esnetmek ve farklı bakış açıları sunabilmek için elimizden geleni yapıyoruz. Hatta bu deneyimler; ERA’nın üç temel mottosunun ilkini oluşturmamıza da yardımcı oldu. Birinci sıraya “pozisyona değil adaya odaklanan işe alım servis sağlayıcısı” olmalıyız maddesini gönül rahatlığıyla ekledik. 🙂 Beklentilerin ötesinde farklı bakış açıları sunabilmek bizim için hem çok eğlenceli hemde çok geliştirici oluyor. Elde ettiğimiz sonuçlar gelecek adına umut verici.
Son olarak; bizce asıl olan her zaman performanstır. Bu performans beklemediğiniz yerden de gelebilir. Bu olasılığa her zaman açık olmak, radarı geniş tutmak da fayda var
Bazen hiç beklemediğimiz şeyleri hiç beklemediğimiz insanlar yapar 🙂
Sevgilerimle
Gökhan Aracagök